1. Haberler
  2. Dünya
  3. Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Siyonizm ve Teopolitik Üzerine Eleştirisi

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Siyonizm ve Teopolitik Üzerine Eleştirisi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Siyonizm ve Teopolitik Üzerine Yazısı

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Öğretim Üyesi ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkanı olan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, siyonistlerin dini kendi hedeflerine ulaşmada bir araç olarak kullanmalarını ele alan önemli bir yazı kaleme aldı. Kurşun, yazısında “Vaat Edilmiş Topraklar” konusunu irdelerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze’deki sivillere yönelik saldırılarını ve bu saldırıların arkasındaki teopolitik söylemi sorguladı. Kurşun, “Netanyahu’nun Gazzelileri İsrailoğullarının azılı düşmanı Amaleklere benzetmesi, teopolitik bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir; ancak bu, katliam ve soykırımı meşrulaştırma çabasından başka bir şey değildir. Hangi din veya ilahi dava, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve silahı olmayan sivilleri hedef almayı meşru görebilir?” şeklinde çarpıcı ifadeler kullandı.

Erdoğan’ın Açıklamaları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu konuya dair daha önce yaptığı açıklamalarda, “Tarih bilen, dinler tarihi bilen, siyaset ve diplomasi bilen herkes, meselenin Kudüs, Mescid-i Aksa ve ‘vadedilmiş topraklar’ hezeyanı ile bağlantısını kolayca idrak edecektir. Biz hepimiz arz-ı mevud’un ne olduğunu gayet iyi biliriz. Vadedilmiş toprakların ne olduğunu gayet iyi biliriz. 30 kilometre mesafede adeta Türkiye’ye meydan okuma yarışına giriyorlar. Bunları biz gayet iyi biliriz. Mevcut İsrail yönetimi yaptığı her açıklamayla, paylaştığı her haritayla asıl niyetlerini ortaya koyuyor” ifadelerini kullanmıştı.

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Yazısı

Teopolitik kavramı, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren seküler siyasetin karşısındakini tanımlamak için kullanılmaya başlandı; ancak bu kavram çok yaygınlaşmadı. Daha çok Katolik siyasi söylemi tanımlayan bu kavram, aynı dönemde farklı arayışlara giren Yahudi mistisizmi tarafından da desteklendi. Kavramsal olarak siyasi argümanlarını ve egemenlik teorilerini dine dayandıran tüm anlayışlar için kullanılan bu kelime, günümüzde farklı bir zeminde tartışılmaktadır.

Teopolitik Söylem

7 Ekim’de gerçekleşen Aksa Tufanı karşısında, İsrail’in milyonları hedef alan ve 50 bine yakın can kaybına yol açan saldırıları ile ilgili teopolitik söylemi bir meşruiyet aracı olarak kullanması, bu kavramı yeniden gündeme getirmiştir. Burada can alıcı soru; İsrail teopolitik bir devlet midir? Bu anlayışın bir sınırı veya kabul edilebilir evrensel değerleri var mıdır?

Siyonistler, “arzımevut”la kendi halklarını da istismar ediyor.

İsrail’in kural tanımaz liderleri son bir yılda cephede her sıkıştıklarında Yahudi geleneğinden, Tevrat ve diğer klasik metinlerden alıntılar yaparak kamuoylarını ve askerlerini motive etmeye çalışsalar da, temelde İsrail teopolitik bir devlet değildir. 19. yüzyılda siyonizm kendisini antisemitizmin karşısında konumlandırmış olsa da önderlerinin çoğu Museviliği bir araç olarak kullanmış ve moderniteden beslenirken, Avrupa’daki Yahudi topluluklarını klasik metinlerle yönlendirerek hileli bir yol seçmişlerdir.

Esasında İsrail Devleti’ni kuranların zihin dünyasına ve günümüzde binlerce insanın ölümünde parmağı olan Netanyahu’nun geçmişteki açıklamalarına bakıldığında, Teo/Tanrı veya bir dinle, özellikle de Musevilikle ilişkilerinin zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Eğer her sıkıştıklarında sarıldıkları geleneksel dini yorumlara bağlı olsalardı, asırlardır mekandan mekana taşıdıkları Ahid Sandığı’ndaki on emrin en önemlisi olan “öldürmeyeceksin” hükmüne sadık kalırlardı. Aksine, İsrail Devleti’nin öncülerinin tamamı, şu anda sığınılan geleneksel değerlerden uzak kişilerdi ve hiçbirinin dilinde Teo/Tanrı veya Tevrat yoktu. Zaten, İsrail devletini de on emrin yasakladığı her şeyi yaparak kurdular.

Yurt Arama Fikrini Daima Canlı Tuttular

Siyonistlerin hedeflerine ulaşmak için taraftar toplamaya ihtiyaçları vardı. Avrupa’nın farklı yerlerinde yaşayan ve antisemitizm mağduru kabul edilen Yahudileri ikna edebilmek için, milattan önce 6. yüzyıla kadar inen bazı mistik, dini metinlerdeki “arzımevut” yani “vadedilmiş topraklar” mitini kullandılar. Romalılar tarafından sürgün edilip dünyaya dağılan Yahudiler, tarih boyunca yurt arama fikrini daima canlı tuttular. Kahinleri tarafından dini metinlerine yerleştirilen ve zihinlerinde tekrarlanan “Eretz İsrail’e” yani “İsrail Diyarı’na” dönme ve burada bir Yahudi devleti kurma idealini korudular. Nitekim 19. yüzyıldaki ilk siyonistler, esasında dini bir gerçeği olmayan bu düşünceyle kendi halklarını istismar ettiler. Dahası modern siyonistler, kendilerini Hz. Musa’nın kavmi İsrailoğulları ile özdeşleştirerek, seçilmiş bir ırk olduklarını iddia ettiler ve insanlığa karşı işledikleri her suçu, günümüzde gerçekleştirdikleri soykırımı zihinlerinde meşrulaştırdılar.

Dini referanslar ile Yahudiliğin istismarı yeni bir şey değil.

Aksa Tufanı akabinde Netanyahu, katliamlarını karanlık güçlere karşı bir savaş olarak tanımladı. Netanyahu’nun Gazzelileri, İsrailoğullarının azılı düşmanı Amaleklere benzetmesi, teopolitik bir yaklaşım olsa da, bu durum katliam ve soykırımı meşrulaştırma çabasından başka bir şey değildir. Hangi din veya ilahi dava, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve silahı olmayan sivilleri hedef almayı meşru görebilir? Bu bağlamda, literatürde teopolitik kavramın muhtevasına negatif bir anlam yüklenmiş olsa bile, bu kavram bugün İsrail’in ve onu yönetenlerin insanlığa karşı işledikleri suçları izah etmekten çok uzaktadır.

Manipülasyon ve Manipüle Edilen Yahudi Dini Metinleri

Kuşkusuz, bugünkü olaylarda Yahudiliğin kendi kaynaklarının da etkisi büyüktür. Yahudi dini metinlerinde sık sık Hz. İbrahim’e yabancı olarak geldiği Kenan diyarının vadedilmesi fikri, Siyonistlerin Filistinlilere ait topraklara yerleşmelerinin dini referansını oluşturarak her türlü işgali meşrulaştırmaktadır. Maalesef, Yahudi dini metin ve kaynakları da günümüze kadar Yahudilerden başka din adamları, düşünür ve entelektüeller tarafından yeterince incelenip yorumlanmadığı için evrensel bir tartışma zeminine taşınmamıştır. Böylece, Yahudi halkı bu metinlerle kolayca manipüle edilmiştir.

Yahudiliğin İstismarı ve Suçlar

Esasında dini referanslar ile Yahudiliğin istismarı yeni olmadığı gibi, Netanyahu’nun bu konudaki sabıkası da yeni değildir. Netanyahu’nun İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak ilan edip dünyadaki Yahudileri bu devletin vatandaşı kabul ederken, İsrail’de yaşayan Arapları ikinci sınıf vatandaş statüsüne düşürmesi hem dini değerlere ve hem de uluslararası hukuka aykırıdır. Nitekim on emirden biri olan “Tanrı’nın adını boş yere anmayacaksın” hükmünün de açık ihlali olan davranışlarıyla, Netanyahu ve çevresinin adeta insanlığa karşı suç işlemeyi bir din haline getirdiklerini söylemek abartılı olmayacaktır. Bundan dolayı Netanyahu ve çevresi, hem uluslararası hukuk bağlamında hem de bütün dinler ve özellikle samimi Museviler nezdinde durdurulması gereken bir suçludur. Tarih onu böyle yad edecektir.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Siyonizm ve Teopolitik Üzerine Eleştirisi

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Giriş Yap

Haber Ülke ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!